BASINA VE KAMUOYUNA
Üzerinde yaşadığımız coğrafyanın neredeyse tümünü kaplayan şiddet sarmalı, Türkiye’de ve özellikle bölgemizde de ciddi boyutlara varmıştır. Türkiye dış politikasının tüm olumsuz sonuçlarını maalesef artık ülke içinde açıkça görmektedir.
Kürt meselesi niteliği gereği Türkiye’nin iç ve dış politikasını etkileyen temel faktördür. Hükümetin önceki tüm hükümetler gibi Kürt meselesine dair kaygılar üzerinden geliştirdiği dış politikadaki ciddi hatalar bölgesel şiddetin Türkiye’ye yansımasına sebebiyet vermiştir. Hatalarda ısrarcı olunması, toplumsal fay hatlarını da etkilemiş ve sonuçta görece normalleşen iç politika da yaşanan gerilimlerin kaynağı haline gelerek sorunları çözme imkânından oldukça uzaklaşmıştır.
Son birkaç aydır yoğunlaşan, sivil yaşam alanlarını tehdit eden, bireyleri ve toplumu en temel hak ve hürriyetlerden yoksun bırakan çatışma ortamında adeta bir karartma yaşanmakta, siviller açık bir hedef haline gelmekte, sokağa çıkma yasaklarının hüküm sürdüğü yerlerde yaşamını yitirenlerin cenazeleri bile günlerce yerlerde kalmakta ve büyük bir insani dram yaşanmaktadır.
Bu ağır tablo karşısında akademisyenlerce imzalanan ve devletin devlet olmaktan kaynaklanan objektif sorumluluklarını hatırlatan, tamamen düşünce beyanı niteliğindeki imza kampanyasının tehdit olarak algılanması ve açıkça hukuka aykırı bir şekilde idari ve adli soruşturmalara konu olması kabul edilmez.
Yaşanan çatışmalı ortamın son bulması hususunda çağrı yapan kişi veya toplulukları tehdit eden, ötekileştiren, hedef gösteren, haber ve açıklamalar, sorunu daha da derinleştirmektedir. Türkiye’nin temel sorunlarının ancak konuşularak ve sivil vasıtalarla çözülebileceği açıktır. Bu yönüyle akademisyenlerin düşüncelerinden dolayı tutuklanma tehdidi ile karşılaşmaları, usul ve yasaya aykırı bir şekilde mahremiyetlerinin ihlal edilerek evlerinin aranması, görevden uzaklaştırılmaları şeklindeki uygulamalar meselenin demokratik zeminde tartışılma imkânlarını hepten ortadan kaldıracaktır.
Bugün geldiğimiz nokta itibariyle hükümet eleştiri sınırları dâhilinde cevaplayacağı bu bildiriye karşı adeta bir linç kampanyası startı vermiş, bildiri üzerinden toplum ciddi bir şekilde kutuplaşmış, düşünce ve ifade hürriyetinden yana tutum alması beklenen kişi ve kurumlar maalesef düşüncelerin karşısına dogmatik devletçi refleksler ile çıkmışlardır.
Barış çağrılarına bile tahammülün olmadığı, düşünce ve ifade özgürlüğünün siyaset/mafya/yargı eliyle lince tabi tutulduğu bir ortamda yeni bir Anayasa’nın konuşulmasının mümkün olmayacağı açıktır.
Kürt meselesi niteliği gereği çözümü ertelendikçe derinleşerek zorlaşan bir meseledir. Bu cinnet halinin devam etmesi mümkün değildir. Cizre’de Silopi’de Çınar’da yitirdiğimiz insanlarımızın çocuklarımızın vebali hepimize yeter. Bu vesile ile yaşam hakkına yönelen her türlü saldırıyı kınadığımızı ve kazananı olmayacak bu çatışmaların son bulması çağrısını bir kez daha yineliyoruz.15.01.2016
AĞRI BAROSU BATMAN BAROSU BİNGÖL BAROSU
BİTLİS BAROSU DERSİM BAROSU DİYARBAKIR BAROSU
HAKKÂRİ BAROSU IĞDIR BAROSU KARS-ARDAHAN BÖLGE BAROSU
MARDİN BAROSU MUŞ BAROSU SİİRT BAROSU
ŞANLIURFA BAROSU ŞIRNAK BAROSU VAN BAROSU